Türk toplumunun meclis geleneği Türkiye Cumhuriyeti'nden evvel de vardır. 1876 Birinci Meşrutiyet ile Osmanlı'da ilk Meclis-i Mebusan yani günümüz dili ile Vekiller Meclisi açılmıştır. Bu mecliste, Osmanlı'nın imparatorluk özelliğini yansıtan bir vekil dağılımı göze çarpar. Türk mebusların yanı sıra Ermeni, Rum, Arap, Arnavut ve Musevi vekiller de bulunmaktadır. 1908 Meclisi de benzer özellik gösterir. 1918 yılında yenik çıktığımız Birinci Dünya Savaşı sonrasında bilindiği üzere Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşları Anadolu'da halkı temsil eden yeni bir meclis kurarlar. Aslında bu yeni tanımını farklı değerlendirmek gerekir. Aslında Ankara Meclis'i, Misak-ı Milli'yi kabul ettiği için dağıtılan Osmanlı Mebuslar Meclisi'nin Anadolu'da yeniden doğmuş halidir. Anadolu'dan seçilen vekiller ile İstanbul'dan İngiliz tesiri ile kaçan Osmanlı Meclisi'nin vatansever vekilleri Ankara'da toplanmıştır. Bu vekillerin amacı öncelikli olarak ülkeyi düşman işgalinden kurtarmaktır. Önemli ve konumuzla asıl alakalı olan nokta ise bu mecliste hiçbir gayrimüslim vekilin bulunmayışıdır.
TBMM tarihinin ilk gayrimüslim vekili Osmanlı döneminde mutasarrıflık yani kaymakamlık gibi görevlerde bulunmuş Ermeni kökenli Münib Boya'dır. Bu şahıs, vekilliği boyunca Ermeni Patrikhane'si ve okullarına yardım etmiştir. Aslında, bu davranışlarıyla gayrimüslim vekillerin nasıl faaliyetlerde bulunabileceğine bir örnek teşkil etmiş olsa da, yöneticilerimiz bunlardan ders almamış ve gelecek yıllarda da meclisimizde azınlık vekiller yer almıştır. Tek Parti Dönemi'nde atama yoluyla parti listeleri belirlendiğinden İsmet İnönü CHP seçim listelerinde azınlık adaylara da yer vermiştir. Bu adaylar arasında kendi şahsi doktoru olan gayrimüslim aday da vardır. Bu azınlıkların adaylar arasında yer almasının sebebi hem onları küstürmemek hem de Avrupa ve ABD'ye Türkiye'nin azınlıklarına saygılı ve demokratik bir ülke olduğunu kanıtlama isteğidir. Buna ek olarak Türk'ün engin hoşgörüsünü de gösterebiliriz.
Bu vekiller arasında Türkiye için faydalı işler yaptığını söyleyebileceğimiz kişiler hemen hemen hiç yoktur. Bu insanlar, tüm Türkiye'nin temsilcisi olmaktan ziyade sadece kendi kişisel çıkarları ve kendi cemaatlerinin sorunları için çalışmışlardır. İçlerinde zararsız vekiller olduğu gibi Mıgırdiç Sellefyan gibi TBMM'de vekillik yaptıktan sonra yurt dışına gidip Ermeni terör örgütü ASALA'yı destekleyecek kadar Türkiye düşmanı insanlar da vardır.
TBMM'de bulunan gayrimüslim vekillerden dolayı sadece Tek Parti Dönemi'ni suçlayamayız. DP listelerinden de meclise giren azınlık vekiller olmuş, ve tüm Türkiye'nin çıkarları için çalışacaklarına kendi cemaatleri için çalışmayı tercih etmişlerdir. İşin daha ilginç tarafı, 27 Mayıs 1960 Darbesi'nin lideri Cemal Gürsel; Prof. Dr. Hıfzı Veldet Velidedeoğlu'nun telkinleri ile Ermeni Harmine Agavni Kalutsyan, Rum Kaludi Laskari ve Musevi Erol Dilek'i Devlet Başkanı Temsilcisi olarak atamıştır. Diğer bir deyişle, Gürsel'in toplam beş temsilcisinden üçü azınlık kökenlidir. Bunu, yine Avrupa ve ABD'ye şirin görünmek için yapmışlardır.
Bütün bunlardan çıkaracağımız dersler vardır. Öncelikle Rum, Ermeni ve Musevi azınlık bu ülkede yaşama, eğitim görme vb. haklara tabii ki sahiptirler. Ticaret gibi işlerle uğraşarak diledikleri gibi zenginleşebilirler ve zaten zenginleşmişlerdir de. Devlet'in onlara karşı bazı yükümlülükleri vardır. Milletvekili de olabilirler, bu da onların hakkıdır. Ancak, çok yüksek mevkilere gelmeleri devlet güvenliği için zaaf oluşturabilir. Zaten günümüzde gayrimüslim vekillere de hemen hemen hiç rastlanmamaktadır. Önceki meclislerdeki gayrimüslim vekillerin faaliyetlerini detaylıca incelemek ve tamamına yakınının ülkenin geneli için değil, spesifik Rum, Ermeni ve Musevi cemaatlerinin çıkarlarına olduğunu görmek öğretici olacaktır. Diğer bir ders de Avrupa ve ABD için olabilir. Her zaman soykırım ve azınlıklara karşı sertlik ve adaletsizlik ile suçladıkları Türkiye Cumhuriye'ti, azınlıkları vekil olarak atayacak/seçecek ve hatta Devlet Başkanı Temsilcisi yapacak kadar hümanisttir
Gayrimüslim vekillere yer verilmesinin bir diğer nedeni de, bazı konularda uzman olmalarıdır. Örneğin, Cumhuriyet'in ilk yıllarında bankacılık ve iktisat gibi işlerden anlayan eleman sıkıntısı çekilmekteydi. Bu alanlarda uzman gayrimüslimler meclise alınarak onlardan istifade edilmiştir. Burada öğretici olan nokta ise Türk çocuğunun gayrimüslimlere bilgisizlik yüzünden muhtaç olmasıdır. Eğer, bankacılık vb. gibi konularda gerçekten tam donanımlı Türkler olsa idi, meclis onları zevkle kabul edebilirdi. Öyleyse, biz bugünün Türkleri cehaletimizden kurtulmalı ve eğitime önem vermeliyiz. Geleceğin Büyük Türkiye'si eğitimli, vatansever, aydın ve ileri görüşlü Türk gençliğinin omuzları üstünde yükselecektir.
Bu yazıda genel olarak Süleyman Yeşilyurt'un yukarıdaki kitabından faydalandım.
Kendisinin bazı görüşleri çok sert ve hatta ırkçılık boyutuna kaçabiliyor. Bu nedenle okurken, biraz eleştirel gözle bakmanızı rica edeceğim. Ancak şahsın, Türkiye azınlıklarla değil çoğunluklarla yönetilmeli fikrine katılmamak elde değil.